Yazan: Sadife ERSOY

Eklenme Tarihi:
9.2.2022 16:17:01
        SİZİ ÇOK ÖZLEYECEĞİM
    Küçük yaştan beri hep öğretmen olmayı istedim. Benim bu mesleğe özentim, ilkokul öğretmenim Nahide Şener’in köyümüze atanmasıyla başladı. Onun köyümüze geldiği günü dün gibi hatırlarım.O zamanlar köye bir taşıtın gelmesi, biz çocuklar için unutulmaz bir gün olurdu. Hepimiz aracın etrafında toplanır, şehrin kokusunu ciğerlerimize kadar çekerdik.

Yine öyle bir gündü sanki. Oysa bu gününün farklılığını yıllar sonra anlayacaktım. Bu yeşil jeepin içinden inen o narin sarı saçlı hanım, benim kaderimi değiştirecekti.

Öğretmenlik mesleğine ilk adımımı Demirci Öğretmen Lisesi’ni kazanarak attım. Çocukluk yıllarından gençlik yıllarına doğru ilerlerken, her gün biraz daha yaklaşıyordum idealimdeki mesleğime.Ailemden ve memleketimden ayrı kalmak, caydırmadı hiçbir zaman beni.Hayalini kurduğum öğrencilerimi düşündükçe, daha da sıkı sarıldım derslerime.

İki yıl eğitim enstitüsünden sonra artık öğretmendim. Bir an önce öğrencilerimle kucaklaşmak, onları koklamak için sabırsızlanıyordum. Zaman çabuk geçti.

Yıllar önce ilkokul öğretmenimi köye getiren jeeplerden birinin içinde, ben vardım şimdi. Karadeniz’in o engin ulu ormanlarını coğrafya dersinde öğrenmiştim. O ormanların eteklerini süsleyen, fındık bahçelerinin arasındaki dar ve tozlu yolda ilerliyordum. Fındıkların dalları, aracımızın plastik camına vuruyordu. Dalların cama her dokunuşu, yüreğimi yerinden oynatıyordu. Aracın içinde bulunan üç beş yolcunun, buna aldırdığı yoktu. Onlar teypte çalan “oy oy Emine, Çekme beni yemine” türküsüne odaklanmışlardı.

İşte şimdi sınıfımdayım. Yıllarca özlemini çektiğim, rüyalarımı süsleyen o sınıfımda. Öğrencilerim çok erken gelmişlerdi. Okulun bahçesinde kuş sesleri ile çocuk sesleri ressamın eserindeki renk cümbüşü gibiydi. Allahım ne kadar mutluydum bugün. Kendimi okulun bahçesinde değil de bir çiçek bahçesinde gibi hissediyordum.Yavaş yavaş tanıyordum çiçeklerimi.Kimi bir menekşe kadar narin, kiminin yanakları bir karanfil gibi kırmızı, kimisi bir papatya gibi ince, kimisi de solmuş bir güle benziyordu. Hepsi ayrı güzeldi.Ama o da ne? Bir gün önce beni getiren aracın içindeki türküyü anımsadım. Bu köyde ne kadar çok Emine vardı. Türküden herkesin bu kadar etkilenmesinin sebebi, bu olsa gerek diye düşündüm.

Artık,Eminelerim, Ayşelerim, Alilerimle iyice kaynaşmış bütünleşmiştim. İlk günlerde onların gözlerinde gördüğüm endişe ve korku kaybolmuş, yerini güvenle bakan, cam gibi parıldayan, kendinden emin gözler almıştı.

Mesleğimin ilk mayası olan bu kır çiçeklerim büyüyüp geliştikçe ben de onlarla birlikte olgunlaşıyordum. Adeta birlikte büyüyorduk. Zaman zaman onlardan da öğreniyordum. Hele hele yabancısı olduğum Karadeniz’in yemeklerini tarif edişleri ünlü aşçı Oktay Usta’yı aratmazdı.

Köydeki Eminelerden üç tanesi benim sınıfımdaydı. Üçü de tatlı ve sevimliydi. Ama gözleri zeytin gibi ışıl ışıl parlayan Emine’nin bir farklılığı vardı. Evleri uzakta olduğu için, okula ya babası, ya da ağabeyi ile gelirdi. Arada hastalanmalarının dışında, hiç devamsızlık yapmazdı.Kar kış demeden, o minicik ayaklarının üşümesine hiç aldırmazdı.Bu durumu bildiğim için onu sobanın yanına oturtuyordum.Galiba farkında olmadan onu kolluyordum.Evi uzakta olduğu için öğlen araları eve gitmez, yemeğini okulda yerdi.
Ocak ayının kışı sert geçer buralarda. Sanırım o günlerden biriydi. Dışarıda kar alabildiğince yağıyordu. Her taraf beyaz bir örtüye bürünmüş, fındık bahçelerindeki manzara kartpostalları aratmayacak tarzdandı.

Emine, her zamanki gibi evden getirdiği azığını çantasından çıkardı. O minicik elleri ile fırında pişmiş mısır ekmeğini, bir gazete parçasının üzerine yerleştirdi. Çantamı almış, kapıya doğru yönelmiştim. Emine kendinden emin bir ev hanımı edasıyla arkamdan seslendi:

-Öğretmenim, birlikte yiyelim mi? Bir an ne yapacağımı bilemedim. Emine’nin yemek davetine “Hayır” diyemezdim.
-Neden olmasın kızım, ben de merak ediyorum şu sizin anlatmakla bitiremediğiniz Karadeniz yemeklerinizi.
Emine’nin yüzünde güller açtı. Mısır ekmeğinin yanına çantasından çıkardığı sefer tasını koydu:
-Öğretmenim, bil bakalım içinde ne var? Dedi.Öyle ya hep ben soracak değildim soruları.Emine vereceğim cevabı beklerken, bir yandan da bana soru sormanın sevincini yaşıyordu.

-Ne bileyim Emine, her ne olursa olsun, mutlaka çok lezzetli bir karalahana yemeğidir, dedim.
-Yok öğretmenim, bu yemeği değil, kavurması, dedi. Karalahananın dolmasını, çorbasını, turşusunu, pilavını duymuştum; ama kavurmasını ilk kez duyuyordum.

O gün yemekte Emine’ye eşlik edişim Emine’yi gururlandırmış olacak ki, mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

Öğleden sonraki teneffüste, Emine arkadaşlarına hava atarcasına, benimle yediği yemeği anlatıyordu.Diğer öğrencilerimin o anda neler hissettiklerini bilemezdim.

Ertesi gün kar ve tipi yine devam ediyordu. Öğrencilerim o gün, sürekli öğle arasına kaç ders kaldığını soruyorlardı. Nihayet zili çaldık.Öyle elektronik zilimiz yoktu bugünkü gibi,zili elimize alıp sallıyorduk.
Bir telaş aldı bizimkileri. Eve giden yok. Ellerinde azık çantaları, bir heyecan içindeler.
-Öğretmenim, biz burada yiyeceğiz, siz de bizimle yer misiniz? Bu öneri beni şaşırtmamıştı. Bir gün önceki teneffüste, Emine’yi nasıl gıpta ile dinlediklerini görmüştüm.

-Çok sevinirim, haydi o zaman masaları hazırlayalım, dedim. Sıraları yemek masası havasında birleştirdik.Neler yoktu ki… Masalarımız geleneksel Karadeniz yemekleri ile donatıldı. Bir taraftan da, özellikle kızlar:

-Öğretmenim, bunu yaparken ben de anneme yardım ettim, diyerek kendilerince gurur duyuyorlardı. Masalarda neler var diye merak mı ettiniz? Haklısın, Karadenizli olmayan bilemez. Burada mutfaklarda karalahana baş roldedir hep. Çorba, dolma, turşu onsuz olmaz. O da mısır ekmeği olmadan olmaz. İkisi birbirinin tamamlayıcısıdır adeta.

Öğrencilerimin benim için hazırladıkları bu sürprizi hayatım boyunca unutamam. Öğretmenlik yaşamımızda birçok anımız olur şüphesiz. Her sınıfta, her öğrencide mutlaka bir anımız gizlidir. Kimisini hiç unutamayız. Kimisini de zaman zaman hatırlarız. İşte ben de hiç unutamayacağım anılarımdan birini paylaştım sizinle.
“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.” Demiş şair. Ben, ömrümün yarısını onlarla doldurmak üzereyim.Bu süre içersinde Cin Alilerim, Can Alilerim oldu.Kara tahtalar beyaza, tepegözler projeksiyona dönüştü. Değişmeyen tek şey vardı. Onlar hep benim canlarımdı.
Eminelerim, Alilerim, Ayşelerim… Sizi çok özleyeceğim.

GÖKÇELİ İLKOKULU
3-A SINIFI ÖĞRETMENİ
03.12.2014 13:53:31
İzmir

Yazan: Güler KAHRAMAN

Eklenme Tarihi:
9.2.2022 13:41:49
          ÖĞRETMEN
    Gel zaman git zaman orta üçüncü siniftayiz. Bütün öğretmenlerimiz harika. Fizik öğretmenimiz Hakkı Bey kimya öğretmenimiz Semahat Uçkan, Coğrafyacımız Necla Hanım, İngilizcecimiz Hikmet Kücükağa, matematikçimiz Adnan Özbek. Harika öğretmenler hepsi de. Onlardan öğrendiklerimi şimdi bile hatırlarım. Ancak bir Tarih öğretmenimiz var ki... Düşman başına. Bize bir defa olsun ders anlattığına hiç şahit olmadım. Sınıfa girer girmez kürsüye oturur, ders defterini imzalar, sonra sınıfa dönerek kimler konuyu anlatmak ister? Sorusunu yöneltir. Bu soruya iki kişi parmak kaldırır. Biri benim çok samimi arkadaşım Necmiye. Daha sonra Öğretmen okulunu da birlikte okuyacağım arkadaşım. Diğeri de erkek arkadaşlarımızdan biri. Konu, arkadaşımızın birinin anlatımıyla 10 dakika bile sürmeden bite. Öğretmen ikinci soruyu sınıfa yöneltir eksik kalan yer varsa kim tamamlamak ister? diye sorar. Sınıfın diğer çalıskanı, varsa bir eksik bazen tamamlar.
Sonra not defteri ortaya çıkar. İşaret parmağı yalanır, başlar defterin sayfalarında gezinmeye. Bir ileri bir geri çevrilir durur sayfalar. Sınıfta çıt yok. Herkesin kalbi güm güm atmakta. Öyle ki kalp atışlarını vücudumuzun her yanındaki damarlarından hissediyoruz, ya da hissediyorum ben. Neyse..
şansız bir 10 kişi tahtaya dikilir. Bu ara bir 15 dakikalığına da olsa sakinleriz biraz. Kalp atıslarımız normale yaklaşır. 10 kişiden birinciye bir soru yöneltir. Biraz düşünme payı bırakır ,cevap alınmayınca başıyla soruyu ikinciye yöneltir yine biraz düşünme payı... Soru 10. öğrenciden çıkar cevaplanmadan. Tekrar sınıfa döner kim cevaplamak ister? sadece malum iki öğrenci parmak kaldırır biri cevaplar. Böyle tahtadakilere iki soru daha yöneltir, bu sorular da 10 öğrencinin hiçbiri tarafından cevaplanma***** sözlü yoklama sona erer. Hepsine 0. Tekrar defter ele alınır, sayfalar yine ileri geri karışmaya başlar .Bizim yürekler yine son hız atmaya baslar. Bu arada saat bir arkadaşımızda var. Bergama'nın zengin ailelerinden birinin kızında. Durmadan dakika başı arkadaşımıza zile kaç dakika kaldığını soruyoruz. O da en önde oturuyor, 10 dakika, 5 dakika kaldığını parmaklarıyla işaret ediyor. Nihayet zilin çalması ile ikinci 10 kişi soru sorulmadan bu badireyi bazen atlatıyor. Bu öğretmenimizin boyu çok kısa ayakları çok küçük, topuklu ayakkabı giymesine rağmen hepimizden kısa. Derste konuşan ,fısıldayan olursa onun yanına gidip, bir karışa yakın büyüklükteki, evinin sokak kapısı anahtarıyla kafalarına küt diye indiriverir. Çocukların kafasında aniden bir baloncuk oluşurdu. Öğretmenimiz yazılı yapacağı zaman, sınıfta neredeyse hemen herkesin yerini değiştirirdi. Yan yana oturanların soruları farklı olurdu. Ben tarih kitabının kapağını dahi kaldırmamı olduğum için ( Belki kapağını kaldırmaya teşebbüs etmişimdir de ilgimi çekmediği için ve, anlı***** okumadığım için ) hiç bir bilgi sahibi değilimdir her zaman. Bir duyarız ki A şubesini yazılı sınav yapmış öğretmenimiz. Allaaah!!! Beni bir telaş alır, hemen arkadaşım Necmiye'ye beni senin yanına oturtursa, önce bana beş alacak kadar sorularımın cevabini kendi kağıdına yazar misin? diye soruyorum. O da tabi diyor ama oturtacak mi? bakalım diyor. Bundan sonrası yazılı olacağımız ders saatine kadar, dua etmek bana kalıyor.. Nasıl oluyor da dualarım mi kabul oluyordu ne olduğunu ben de şimdi bunu düşünüyorum da nasıl başarıyordum? bir yıl boyunca sınavlarda beni hep Necmiye'nin yanına oturttu. Fakat öyle içten dua ediyordum ki... Arkadaşım bana hep beşlik kadar yazdırttı. Şimdi bu arkadaşım hayatta değil. Nurlarda uyusun. 40 yıllık dostumu ecel erkenden aldı. Fakat benim için problem sene sonundaki mezuniyet sınavları idi. Yıl sonunda bütün derslerden geçsek te kalsak ta kimilerinden yazılı, kimilerinden sözlü sınavlara girerdik. Okulun tatile girişinden bir hafta kadar sonra sınavlar başlayacaktı. Yine Tanrıma müracaatla, ne olur ilk sınav Tarih olsun diye dua ettim. Diğer derslere bir iki gün çalışmak yeterliydi benim için. Bu da kabul oldu şükür. Bir hafta boyunca tarih kitabını yuttum. Önce önemli yerlerin altını çizdim. Okurken bunları daha çok dikkate alarak çok çalıştım. Sınav sonucları açıklandı. Bizim sınıftan iki çalışkan öğrenciyle ben ve diğer iki şubeden de birer kişi olmak üzere 5 öğrenci mezun olmuştuk. Aşağı yukarı 3 şube 120 kişiden sadece 5 mezun vermişti haziran dönemi olarak okulumuz. Hiç bu kadar sevinmemiştim. Kendim bile inanamamıştım. Ondan sonra kendime olan güvenim artmıştı. insan çalıştıktan sonra elde edemeyeceği başarı yokmuş demek ki diye.Simdi benim kendime olan inancım öyle güçlüdür ki her şeyi öğrenebilirim kullanabilirim yapabilirim. Tek bir şeyi yapamam, o da sürücülük. Çok dalgın biriyim ve bir tehlike anında panik yaşıyorum, aklım devreden çıkıyor. Bunu bildiğim için ehliyet aldığım halde araba kullanmadım.
Bu anımı yazmaktaki amacım. Her kişinin eksiklerini bilip, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilmesi, ama ben bunu yapamam nasılsa deyip denemekten de asla vazgeçmemesi, bilmediği ya da yapamayacağı bir işe de kalkışıp başka insanları da zarara sokmaması gerekir diye düşünüyorum. Neyse işte...
Bu öğretmenlerimizden hala yasayanları minnetle sevgiyle saygıyla yad ediyorum . Ölmüş olanların da mekanı cennet olsun Tarih öğretmenim de dahil.
İzmir

Yazan: Ayşe Korkmaz Gökaslan

Eklenme Tarihi:
19.3.2019 14:58:45
        DEVAMINI BEKLERİZ
    Geçmişi anımsatan ve yaşatan arkadaşlarımı kutluyorum,çok teşekkürler. Hafızalarda derin izler bıraktınız.Hoş ,anlamlı vakit geçirdik.Seneye inşallah 400-500ü buluruz. Bu yıl başlangıçtı. Seneye daha iyisi olacağına inanıyorum.Ekip mükemmel çalıştı. Sevecen,kaynaştırıcı ve tamamlayıcıydı. Çok çaba sarfettiler.Bu güzel anları bizlere yaşattıkları için sonsuz teşekkürler. Devamını bekleriz. Selamlar sevgiler arkadaşlar.
İzmir

Yazan: Zeynep Özcan

Eklenme Tarihi:
19.3.2019 12:55:53
        ŞAKACIKTAN DEĞİL
    Yıllar sonra arkadaşlarımla birlikte olmaktan çok mutlu oldum. Çok güzel bir gece geçirdik. Emeği geçen arkadaşlarıma gönülden teşekkür ederim. Şakacıktan değil. Selamlar.
İzmir

Yazan: Düriye Gençtuğ Ayyıldız

Eklenme Tarihi:
18.3.2019 02:32:31
        NİCE BİRLİKELİKLERE
    16 Mart 2019 Günü Demirci İlköğretmen Okulu mezunlarının Kuşadası’ndaki buluşma etkinliği içtenlikli bir ortamda gerçekleşti. 1967- 1968- 1969 mezunlarına verilen "anmalık"lar çok değerliydi. 50 yıl sonra okul, sınıf arkadaşlarımızla buluşmak
kimi öğretmenlerimizi görebilmek büyük mutluluktu...Raşit Selçuk’un hazırladığı görsel sunum bizleri o yıllara, Öğretmen Okullarının çok yönlü eğitim ortamına götürdü. Anılarımız tazelendi.
Gece sonunda Öğretmen Okulu Marşımızı, İzmir Marşımızı söylerken içimizde yok edilen Köy Enstitülerinin, Öğretmen Okullarının hüznü; sesimizdeyse çağdaş, laik, demokratik Türkiye özleminin ne olursa gerçekleşeceği inancı vardı.
Bizlere bu anlamlı buluşmayı yaşatan Demirci İlköğretmen Okulu Mezunları Derneği Yönetim Kurulundaki Haldun Cezayirlioğlu, Ergun Sınık, Ahmet Ali Yıldız, Raşit Selçuk arkadaşlarımıza ve değerli öğretmenimiz Ayla Somyürek’e, tüm emeği geçenlere sonsuz teşekkürler... Nice birlikteliklere...Sevgiyle, dayanışmayla...
Toplam Anı: 5 Sayfa : 1
© DİOMEDER ÜYELERİNİN ANI DEFTERİ Tüm Hakları Saklıdır
Facebookta Paylaş